Skip Navigation Links
Türkçe » Makale : Nezir Akat: Ulus ve çözüm araştırması-11
 
Nezir Akat: Ulus ve çözüm araştırması-11
2009-08-05 13:39
Nezir Akat
info@mediakurd.com
KOSOVA (1 bölüm)
Ulusların kaderlerini tayın hakkının tarihçesi ve yeni yorumu ile Kosova
Kosova sorununa başlamadan önce Kosovayı yorumlamanın önemini göstermek açısindan, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkının kısa bir yorumunu yapmak istiyorum. Bu konuyu yıllar yılı tartıştığımız nedeniyle, konunun bir kısa geçmişi ve bugünü ile ilgili bazı belirlemeler yaparak Kosova´yı yorumlayacağız. Çünkü Kosova sorunu ile UKKTH plkesi arasındaki bağlantı Kürd ulusal sorununu yakından ılgilendiriyor.
Toplumsal bir örgütlenme birimi olan ulusu, ilk örgütleyen kuşkusuz Avrupa olmuştur. 19.yüzyılda sayıları bir avuç olan ulusal devlet, 20.yüz yılda artarak sayısızca yeni ve yapay ulusal devletler ortaya çıkmıştır. Bu süreç Asya ve Afrikada Avrupa´nınkınden değişik bir seyır izlemiş ve sonuçta günümüzün çelişkilerine kaynaklık edecek haksızlıklara neden olmuştur.
20.yüzyılın en fazla tartışılan ve ezilen uluslara bir hak olarak tanınan UKKTH (ulusların kaderlerini kendilerinin tayın hakkı ) kavramı, çıkış döneminden gelişme dönemine kadar değişik süreçlerden geçmiş, önemli değişikliklere ve değişik kavram kargşasına yol açmıştır.
1918 yılının başında, tüm uluslarda savaşa karşı bir bıkkınlık ve barış özlemleri açıkça görülüyordu. Milyonlarca insan ölmüş, açlık ve sefalet tüm Avrupa’yı etkilemişti. Woodrow Wilson 8 Ocak 1918′de Kongre’ye gönderdiği mesajda, barışın ve ondan sonra dünya´da demokrasinin ve küçük milletlerin bağımsızlığının esaslarını saptamaya çalışıyordu. Wilson ” hiç kimse bünyesinde yaşamak istemediği bir egemenliğe zorlanmamalıdır” diyordu. Bununla birlikte Wilson “olgun” uluslardan söz etmektedir. Bunlarin hangi uluslar olduğu ancak emperyal güçlerin 1.ci dünya savaşında ve sonrasinda, çizdikleri sınırlarla anlaşılmış oldu. Olgun uluslardan kasıt, kendi ulusal devletini kuracak yetenek ve olgunluğa ulaşmış uluslardır. Oysa gerçekler böyle değildir. çünkü Ortadoğuda kurulan yapay devletlerin hiçbirisi “olgun” ulus devleti değildir. Emperyal güçler uygulamalariyla seçici davrandıkları ve ikiyüzlü bir politika izledikleri ortaya çıktı. Onlarca sömürge ülkeyi devre dışı bırakarak parçalanmalarina ve sömürge statülerine karar verdiler.
Bütün eksikliklerine rağmen UKKTH ilkesinin uygulaması, Osmanlı, Rusya, Avusturya-Macaristan ve Alman imparatorluklarindaki etkisinin sonuçlarından habersız olarak ortaya atıldı. Ancak bir dereceye kadar Avusturya-Macaristan ve özellikle Osmanliyi cezalandirmak istemeleri de bir olgu olarak ortaya çıktı. Çünkü Osmanli Viyana kapilarina dayandiğı zaman, cezayi gerektirecek bir işgal haraketine giriştiğini ortaya koymuştu. Wilson´un kafasinda yenik düşmüş güçlere uygulanacak formül bulunmuş ve galip güçler ise bundan muaf kilinmistir. Bununla birlikte, “olgun”olmayan uluslar, Kürdler, Ermeniler, Asuriler, Beluciler ve benzerleri de devre dışı bırakılmıştır. Çözüm olarak, var olan “devletlerin sınırlariyla örtüşmesi” gerektigi kurali öne çıkmiştir ve doğal olarak sınirlarin köklü değişimini getirecek cözümlerden kaçınilmiştir. Bunun sonucunda Avusturya-Macaristan ve Osmanili imparatorluklari ulus esasina göre parçalanmişlardir. Ancak bazi uluslar “kaybeden uluslar” olarak egemenlik altinda kalmalarina göz yumulmuştur. Kosova ve Kürd uluslari bunlardan ikisidır.
1917 yılında Almanya ve Avusturya’nın barış girişimleri, İtilaf Devletlerin barış koşullarını ağırlaştırma istemleri yüzünden başarılamamıştı. İşte bu ortam içerisinde Başkan Wilson, barışın esaslarını saptayan “14 Nokta” sını açıkladı. Ilk olarak sadece sömürge hatta denız aşırı sömürge ülkelere yünelik, siyasi bir ilke olarak ortaya atılan UKKTH, dünyadaki yeni gelişmelerle içerikte önemli değişikliklere uğriyarak bütün ezilen uluslara bir hak olarak ifade edilmeye başlandi.
Lenin daha 1900 ün başlarında bu ikeden söz etmiştır. Yıllar geçtikçe kendi duşüncelerınde değişiklikler baş göstermiştır. Sonuç olarak Batı ulusları ile doğu ulusları birbirinden ayırarak, batı ulusların kendi kaderlerıni tayın etmelerini koşulsuz desteklerken, doğu ulusların kaderlerınin tayın hakkını işçi sınıfının insafına terktmiştır. Ortadoğu uluslarını ise hiç hesaba katmamıştır. Bolşevıklere göre bu uluslar medenileşmeye zorlanmalıdırlar. Ulus olmamışlardır yada ulus olma yolundadırlar. Bu ulusların tek bir çıkar yolu vardır: İşçi sınıfını desteklemek ve ulusal kurtuluştan vaz geçmektır. Bunu yapmayanlar Bolşevıklerın gazabına uğrayacaklarını açıkça ılan etmekten çekinmemışlerdır. İşçi sınıfı kendisini kurtarmaktan aciz iken sırtına hiç kaladıramadığı bir yükü bulmuştur. UKKTH Bolşevikler tarafından kesinkes manipule edilmiştır ve hiç bir zaman gereği yapılmamıştır. UKKTH Rusya uygulaması tam bir işgal harekatı niteliğini almıştır. Bunun tersi 1991 de uygulanmıştır.
Bu ilkede radikal değişiklik birinci dünya savaşiyla başlamış fakat asıl olarak ikinci dünya savaşı ile yeni gelişmelere uğramıştır. İkinci dünya savşı sonucunda sömürgelerin kalmadığı gerekçesiyle bu ilkenin yaşama geçmesinde uygulanan metodlar değişmiştir. Cünkü ikinci dünya savaşı deniz aşırı sömürgelerin son bulduğu bir süreci başlatmiştir. Savaşın sonunda ise, BM genel kurulun´dan çikan 59/134 sayili bildiriye göre, “sömürgeden kurtulma sürecinde kendi kaderini tayin ilkesinden başka bir seçenek yoktur” denilerek, sömürgelerin tasfiyesine gidilmiştir. Sömürgeciliğin sistem olarak son bulduğunu ilan eden hem liberal hem de soyalist güçler sorunun çözümünü çok uluslu devletlerde aramışlardır. Dolayisyla ulusal devleti kurma yerine özerklik, azınlık hakları,kültürel haklar gibi doğru olmayan cözümler öne çıkmiştir. Bu süreç BM leri yeni kararlar almaya götürmüştür. “Bir ülkenin ulusal birliğini ve toprak bütünlüğünü kısmen ya da tümden parçalamaya dair her teşebbüs, BM ler sözleşmesinin amaçlariyla ve ilkeleriyle ters düşer” anlayışı egemen kılmiştır. Bununla BM sömürge ülkeleri sömürgeci ülkelerin egemenliğine adalet ve demokrasi adina mahkum etmeyi, öngörmüştür
Bugün ise halen geçerli olan BM lerin 1966 uluslararası insan hakları sözlesmesinde açıkça dile getirilen “ Tüm halklar (uluslar- çoğu zaman çok bilinçli olarak halk ve ulus kavramları karıştiriliyor NB) kendi kaderini tayin hakkina sahiptirler. Bu hakka dayanarak kendi siyasi statülerini serbestçe belirler ve ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimlerini serbestçe sürdürürler” deniliyor. 60 lı yılların ulusal kurtuluş mucadelleleri ile istenilen düzeyde olmasa da bu ilke yeni bir değişikliğe uğradı. Ulusal sorun ile ınsan hakları sorunu birleştırılerek uluslararası bir sorun olarak dünya halkların gündemine oturdu.
Kimi Türk yazarlarinin dediği gibi, Kürdistanin sömürge olmadiği, UKKTH nin ise sömürgeler için geçerli olduğu, dolayisyla Kürdistanin sömürge oldugu tezi bu haktan yararlanma amaciyla uydurulmuş siyasi ve kasitli bir tez değildir. .Çünkü Kürdistan sömürgecilik koşullarına terk edilmiş bir ülkedır. Sömürge tanımı kesinkes Kürdistanın bugünkü statüsüne uygundur. Şöyleki,”Sömurgecilik, bir ulkenin ( devletin) (diger bir) sömurge ulke uzerinde siyasal, hukuksal, askeri, ekonomik olarak mutlak egemenliginin kurulmasidir.” Bunun aksini kanitlamak olanaklimidir? Hayir.
Bugün dünyadaki yeni gelişmelerle birlikte artik bu ilke, sömürge olarak adlandirilmayan ülkeler için de geçerli olacağini BM lerde açıkça dile getiriliyor ve ulusun kaderini tayin hakkina saygi duyulması emredliiyor. Çünkü” globalleşmiş dünya´da temel insan haklarına saygı gösterilmediği durumlarda ülkelerin iç işlerine karışilabileceği, hatta karışılmasi gerektiği düşüncesi”(ölumcul kimlikler) dünya demokratik ve humanist kamuoyu tarafindan meşru bir kimlik kazaniyor. Görüldüğü gibi günümüzün globalleşmiş dünyasında bile gerektiğinde bu sorun dış müdahele ile çözüme gidebiliyor ve sömürgeci ülke bu uygulamaya zorlaniyor. Işte Karadağ işte Kosova örneği, iste Irak ve benzerleri Canli ve yaşayan bir olgu olarak dünya göndemini halen işgal ediyorlar.
90 li yillara gelindiğinde durum dahada değişiyor. “ 90li yillar ayni zamanda bazı uniter devletlerin merkezden yetki devirleriyle federalleşmesine tanık olunan yıllar olmuştur. Her ne kadar anayasasında federal kelimesine yer vermese de Ispanya Bask ülkesi ve Katalonya´ya geniş özerklikler tanimiş, Belçika 1993 te resmen federal bir ülkeye dönüşmüş, Ingiltere ise 1998 de Iskoçya ve Galler´e eşit derecede olmayan yetki devrederek asimetrik federalizme kaymıştir.... uluslararası toplumun onayiyla kurulan tüm yeni devletler, daha öncesinde milliyet(ulus NB) ünvaniyla anılan, özyönetim sahibi cumhuriyetler ya da bölgelerdir. BM ve AB gibi uluslararası topluluklar SSCB ve Yugoslavya Federasyonlari´nin çöküşünden sonra ulusal gruplarin değil, belirli cumhuriyetlerin üyesi olan, bölgesel olarak tanimlanmış halklarin kendi kaderini tayınıni tanimiştır. Dağlik Karabağ, Çeçenistan ve Abhazya gibi daha önce bir federasyonun uniteleri olarak adlandirilmamiş diğer toraklardaki ulusal bağımsızlık mucadeleleri ise bu tur bir destek görmemiştır. Fakat etnik ayrılıkçlıkla baş etmede uluslararsi topluluk tutarsiz bir tavir sergilemiş, Bosna, Slovenya ve Hirvatistan´in ayrilmasina izin verirken , Kosova ve ilk basta Karadag´in ayrilmasina onay vermemiştir.” Stratejik inceleme Huseyin kalayci
90.lı yıllara gelindiğinde dünyayı yeniden yapılanmaya aday olan uluslararsı dev şirketler,uluslararsi kuruluşlar BM, NATO, AB yeni ideolojik ve teorik kavramları yarattı. Sosyalist sistem başka etkenlerle birlikte bu ideolojik ve teorik kampın etkisinde bunalımın en derin sürecini yaşiyarak kutuplaşmanın yok olduğu bir dunyaya yerini terk etti.
Bu sürecın en belirgin ıdeolojik ve teorik belirlemesi, artık ulusal devlet anlayışının son bulduğu, ulusal devlet kurma sürecının sona erdiği ve bunun yerine artık köresel bir sürecın başladığı, yeni bir dünya birliği sürecının başladığı düşünceler öne çıkiyor ve yeni bir dünya örgütlenme sürecinın başladığı ilan ediliyordu.. Kapitalizmın beşiği Avrupa ve Amerika dünya sermayesının başarılarını ve yeni dünya düzenının devreye girdiğini dünyaya ilan ediyor ve kutuplaşmanın sona erdiğini müjdeliyordu.
Bu sorunun incelenmesi”Kozmopolit devlet” “ Mozaik toplum”bölumlerinde okunabilir.
Ters orantılı bir sürecın başlangıcında yeni ulusal çelişkilerın baş gösterdiği ve yeni ulusal dıramların ortaya çıktığı Avrupada, yeni çözüm arayışların da devreye girdiği sürece tekabül etti. Rusya ve Yugoslavya ile başlayan süreç, Afganistan ve Iraka müdahele ile dünyayanın yeniden yapılanmasına ve dünya haritasının yeniden çizılmesine yol açacak gelişmelere sahne oldu. Globalizmın geliştiği fakat buna orantılı olarak ulusal çelişkilerın de çözüme kavuşması gerektiği tezlerinın başabaş bir süreci izlediği görüldü.
ABD nın Iraka müdahelesi ile ortaya çıkan olanaklardan yararlanan Küney Kürdüstan Kürd harketi kendi federe devletini ilan etti. Solcu, müslüman veya liberal demokrat geçinen hatta bir Kürd hareketi olduğunu idia eden PKK dahi bu sürecın teorik ve ideolojik temeline inmeden uluslararası çokuluslu şirketlerın ideolojik kuramına sarılarak –hesaplarına geldiği için- kürd ulusal federe devletının oluşumunu ‘zamanı bitmiş bir fesat yuvası olarak’ tarif etmeleri ve buna tavır koymaları onların aslında var olan statükodan yana olduklarını ortaya koyuyordu. Kürdlerın yeni süreçte ortaya çıkan fırsattan yararlanmayı istemeyen devletler ve onların maşalarının öne sürdükleri gerekçe ise Kürd devletının artık gereksizliği ve savaş malzemesi olacağı tezi idi. Bu Avrupada ilk ulusal devletlerın ortaya çıktığı süreçte, feodal monarşilerın ve statükocu güçlerın karşı duruşlarına benzer bir tutumdur. Güney Federel Kürd devleti,” Yurt, Yurtaşlik ve uyruk” bölumunde okunabilir.
UKKTH kavrami BM 1966 daki ikiz sözleşmeleri ve BM genel kurul kararlari ile uluslararası hukukun diğer kuruluşlarin kararlariyla bu hak uluslararası geçerliliği olan hem siyasi hem de hukuki bir hak olarak kabul edilmiştir.
Sovyetler birliğindeki ve Yugoslavyadaki gelişmeler, dünya haritasinin önemli bir değişikliğe ve yeni devletlerın sınırlarının yeniden çizilmesine neden olan gelişmeler ile birlikte bu ilke içerik olarak önemli bir değişikliğe uğrayarak bütün ezilen uluslara, hatta azınlıklara dahi uygulanabilir bir işlerlik kazandirmistir. Bu süreçte insanoğlu, bir taraftan savaş belasıni yaşarken, diğer taraftan, barış ve güvenliğin sağlanması adına önemli adımlari atmistir. Barişin yol ve yöntemlerini aramaya koymuştur. Sonuç itibariyle insanlik bugüne kadar bariş konusunda en iyi çözümü bu siyasi ve hukuki ilkede bulmuştur. Nevarki uygulamasi başli başına bir sorun olmasina karşin bugüne kadar bunun alternatifi yaratılmamıştır. Bu ilke son yıllarda en tartılşılir ilke olmaya devam etmiştir.
21 kasim 1990 tarihinde Turkiyenin de içinde olduğu 34 devletin başkanları tarafindan imzalanan, “Yeni Bir Avrupa Için Paris Şartı” ile bölünme ve çatışma döneminin sona erdiği, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti ilkelerine dayanan yeni bir işbirliği döneminin basladiği ilani ile dünya yeni bir sürece adimini atmiş oldu. Paris şartina imza atan Turkiye koşulları yerine getirmeye zorlanmalidir. Bu, cok kulturlu bir toplumun yaratilmasi zorunlulugunu ortaya koyoyor.
UKKTH, BM ve kavramin tarihçesi
Gecmişi, çok eskilere dayanan, bu ilke daha Amerikan ve Fransiz devrimleri kuramlarina kadar götürülebilir. Kavramın ve ilkenin ortaya çıkışın kaynagi 18-19. yuzyilin Batı Avrupasi´dır. Avrupa’daki sosyal uyanış ile aynı döneme rastlamaktadır. Bu anlayış ulusların batı Avrupada uyanışları ve hak arayışlari dönemine tekabul ettiği için asil olarak bu hakkin batida gelişen liberal düşünce akımınin önemli bir uzantisi olarak da görmek mümkündür. Bu yönüyle bu ilke tamamen Avrupa kaynaklidir ve avrupa için geçerli olmuştur. Bati avrupa´da liberal demokrasinin gelişmeye girdiği 18. yuzyilin sonlarinda bu ilke sağlam zeminlere oturtulmaya başlanmiştir. Fakat bütün çabalara rağmen bu ilkenin pratikte uygulanışı batı Avrupanın sınırlarını aşmamıştır. Asya ve Afrika bu uygulamanın dışında tutulmuş ve keyfi bir uygulama ile Inglizler, Fransizlar, Amerikalılar ve Ruslar istedikleri şekilde hiç bir ulusun iradesini hesaba katmadan devletlerin sınırlarini çizmişlerdir. Tarihte hiç ismi namı olmayan ulusları ve ulusal devletleri yaratmışlardir. Korsan devletleri kurarak ezilen onlarca ulusun iradesini hiçe saymışlardir.
Batı Avrupa kaynakli olan bu hukusal hak, ilk olarak Marksistler, basta Lenin olmak üzere uluslararası kommunist hareket bu hakka ideolojik bir yurum getirerek ulusların hak arayiş mücadelelerini uluslararsi işçi sinifi mücadelesi ile uyumunu teorik alanda saglamayi başararak buna bir uluslararası hukuk prensibini kazandirmiştir Ancak Leninistler-Stalinistler de işçi sinifinin ve giderek sosyalist ülkelerin çıkarlarının, ulusların haklarına göre öncelik taşıyacağını belirtmişlerdir ve bu hukuksal hakka sosyalıstler de sırt çevirmişlerdır. Sosyalızm de özünde avrupa kaynaklıdır ve hep Avrupa veya batı için düşünülen bir sistem olmuştur. Sosyalıstler UKKTH nı her zaman Avrupa için düşünmüşlerdır. Uygulaması yıne batı olmuştur ve sosyalistlerın desteklediği ülkeler dikkat edilirse hep Avrupa olmuştur. Asya ve Afrikaya geldiğinde hem kapitalistler hem de sosyalistler bu ilkeye sırt çevirmişlerdır. UKKTH hem sosyalist ülkelerın hem de kapitalist ülkelerın çifte standart uygulamalarını ve iki yüzlü politikalarını açıkça ortaya koymuştur. Bu uygulama aynı ikiyüzlülükle devam etmektedır.
Yugoslavya´daki gelismeler, BM antlasmalarini karşı karşıya getirdi. Ulusların kaderlerini tayin hakki ile ülkelerin toprak bütünlüğü ilkeleri karşı karşıya kaldı. BM bu iki seçenekten birisini tercihe zorlandi. Sonuçta BM in ”ülkelerin toprak bütünlüğü” ilkesi iflas etti. Yugoslavya parçalandi, Bosna, Karadag ve son olarak Kosova ulusal devletleri kuruldu.. Böylece UKKTH, BM in destegi ile gerçek bir uygulumasina tanik olundu. Bu ulusal mucadelelerin büyük bir baçarisi olarak da yorumlanabilir. Bu süreçten sonra artik geçerli olan referens budur. Bu referens Kürdistan ulusal mücadelesini yakindan ilgilendiriyor.
Bugün iki görüş çatışmali bir şekilde karşı karşiyadir ve uluslararsi topluluklar bir karar vermek durumundadirlar. Ya ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin hakkini her ulus için kabul edecekler yada her şeye rağmen ülkelrin toprak bütünlüğünün korunmasina. Buna hem dünya çapinda sürdürülen ulusal mücadelelerin dirençleri hem de uluslararsi demokratik kamuoynun tavri etkili olacaktır. Bu bir dönüm noktası olarak çok önemli bir sürece tekabül etmektedır. Bu süreçte her ulusal kurtuluş mücadelesi gibi Kürd ulusal kurtuluşun ulusal direnci de çok önemlidır.
Bugün Kürd ulusal mücadelesinde yer alan güçlerin zaman zaman zikzaklar çizip görüş degiştirmelerinin, uluslararası kuruluşlar istemiyor diye Kürd ulusunun ulusal haklarından taviz vermenin, Kürdlere layik olmayan” özerk yerel yönetimler” “Anadil eğitimi” gibi görüşlerleri ileri sürmenin ve bunlari Kürd ulusu adina dile getirmenin sakinca ve tehlikeleri ortada iken kendi istemlerinde israr etmenin artik Kürd ulusal haklarıni siyasi ipotek altina almayı amaçladıklarını ortaya koyuyor. Bu ise Kürd ulusuna yapilacak en büyük haksızlık olacaktır. Sadece Kürd ulusuna haksızlık değil Kürdler gibi mucadele içinde olan uluslara da büyük haksızlik olacaktir. Çünkü, Eğer Kürd ulusu dünyada kendisine yakışır örnekler ariyorsa, dünyaya iyi örnek olmak için de mücadele etmek zorundadır. Ulusal istemlerini ulusa yakışır bir düzeyde tutmakla mukeleftir. Kürd ulusu, Ulusal haklarını pazarlık konusu yapan haraketleri red ederek “olgun” ulus olduğunu kanıtlamak zorundadır. Yoksa herzamanki gibi bugün fırsat varken yeniden kaybeden ulus olmaktan kurtulmayacaktır.
UKKTH ve ilkesi ışığında Kosova ulusal sorunu, tarıhçesi, gelişimi ve bugünü değerlendırilecektır. Ulus ve ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayini konusunda kuzey ulkelerin ve Iskandinavya`nin birkaç örnegini verdim. Bu örnekler geçmiş bölümlerde okunabilir. Bunlar Kürd ve Türk kamuoyu tarafindan az bilinen örneklerdi. Bu bölümde anlatılan Kosova sorunu ise hem bilinen hem de devamla değişik kesimler tarafından, değişik yorumlarla tartışılan konulardan bir tanesidir. Ben Kosova sorunu UKKTH ışığında ele aldım ve gerekli yerlerde Kürdlerle-Kurdistanla bir karşılaştırma yaptım. Yararlı olması umuduyla.
Nivîskarê Mêvan
İbrahim Malgir: AKP ve AKP’nin Genel başkanı Erdoğan...
İbrahim GÜÇLÜ: Türkiye’de Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP) (II)
Ahmet Altan: Atatürk’ün ilkesizliği
M.Nureddin Yekta: Kürdü sevmek mi? Ona düşman olmak mı?
Îbrahîm Malgir : Halkların %58 i Değişime EVET dedi!
Aziz Gülmüş : Cehennem Kahkahaları (Mizah Dizisi-2)
Genel sekreterlerin günah keçileri
Dünya Savaşı sonrası ve 1921 öncesi Koçgiriden
KÜRTLERİN İNTİHARI
Abdullah Öcalan’ın sümüğü kadar değeriniz yok mu?
Dersim’de katledilenler Alevi Kürtlerdir ve Öymen “Kral Çıplak” dedi…
TEŞEKKÜRLER SAYIN ONUR ÖYMEN
Gene yakalandı Kürtlüğüm
‘Açılım projesi’ nin yararları
Kürtlerin ‘derin’le ‘adi ortaklığı’
Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli Türkiye’nin Savaş
Devlet/Hükümet ve Öcalan’ın Ortak Tasfiye Hareketi…
KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNE NASIL İVME KAZANDIRILIR!
BU HOCA BENİ DİNSİZ YAPACAK
Ermeni (Fille) Müzisyenleri ve Kürdistan Müzigi
TC Devleti demokratik güçleri mükafatlandırmalıdır
Belli bir sürecin eşiğinde olmak
KÜRT SORUNU MU, HACIYATMAZ MI?
Günaha ortak olma!
Evin Çiçek: « Komutanım çatışmalar dışında 54 kelle aldım »
Ibrahim Malgir: Barış sloğanı atanlar
Evin Çiçek: Temmuz 1908 ; Konstantinopl’da Jöntürk Askeri Darbesi
Nezir Akat: Ulus ve çözüm araştırması-11
Nezir Akat: Ulus ve çözüm araştırması-10
Nezir Akat: Ulus ve çözüm araştırması-9
Nezir Akat: Ulus ve çözüm araştırması-8
Nezir Akat: Ulus ve çözüm araştırması-7
Nezir Akat: Ulus ve çözüm araştırması-6
Nezir Akat: Ulus ve çözüm araştırması-5
Nezir Akat: Ulus ve çözüm araştırması-4
Nezir Akat: Ulus ve çözüm araştırması-3
Nezir Akat: Ulus ve çözüm araştırması-2
Nezir Alat: Ulus ve çözüm araştırması-1
Halis Açar: Paradoks!