Skip Navigation Links
Kurdî » Nivîsar : Jin û Jiyan: BİLMEK SUÇA ORTAK OLMAKTIR
 
Jin û Jiyan: BİLMEK SUÇA ORTAK OLMAKTIR
2013-06-20 13:39

Pervin Bilgin

‘’Basiretli imanın yönetmediği duygular,çölde kör bir rehberin eşliğinde giden bir kafile gibidir’’

Bugün haber ajanslarına, Tv, internet sitelerine ve Facebook sanal mahallemize düşen şu haberle sarsıldım. Haberin özeti: "Bingöl-Solhan"da 15 yaşında bir Kürd kızımız, 5 uzman çavuşun tecavüzüne uğramış..."
Mış ve muş işler devam etti tabii.
Soruşturma açılmMIŞ, Uzman Çavuşlar tahliye edilMİŞ..

Bu olayı duyduğumda aklıma hemen TC geldi.
TC... Ve elebette sevgili Can Dündar"ın o geçmişteki muhteşem makalesi:
TC : TECAVÜZCÜ COŞKUN!..
Onu bulmalı ve bir daha okumalı, sayfamda yayınlamalı ve herkese bunu tavsiye etmeliyim..
TC: TECAVÜZCÜ COŞKUN!..

Bence de bu belirleme tam da yerinde bir belirleme. Bir zamanlar Can Dündar"ın böyle bir makalesini okumuştum. İnternette ve Can Dündar"ın sayfasında aradım, bulamadım. Bulan olursa sevinirim.
Ancak, şu doğruyu bir daha yazmak durumundayım.
TC=TECAVÜZCÜ COŞKUN konumundadır.
TC denen devlet; miras ve gıdasını Osmanlı"dan alır. Osmanlı ise, saray entrikaları olduğu kadarıyla sübyancılık ve tecavüzcülükle bilinir. Bunun en iyi kanıtı: İngiliz Ajanı olmakla suçlanan Lewransi"ye tecavüz, Donkişot"un yazarı Serwantes"e işkence etmekle sabıkalıdır.
Hatta Napolyon Bonaparte; "Benim ve Osmanlı Ordusu arasındaki temel farklardan birisi de ben cephe gerimde askerlerim için kadın bulundururken, Osmanlılar oğlan taşır" demesidir.
Yani bugünün işgalci, katliamcı ve tecavüzcü anlayışının kökleri ta Osmanlı"ya dayanır.

Bunun yanında TC Devletinin ana karinasını oluşturan askeri güç ise; nobran, sadist ve tecavüzcü anlayışla eğitilen bir ordu er ve eratına sahiptir. Bunun için de örnek mi istiyorsunuz?
Bir zamanların generali Sunalp Paşa"ya "Sizin ordunuzda işkence ve tecavüz olayları var. Kadınlar bir yana, erkeklere job sokuluyor" dediklerinde gazeteciler;
"Bizim Mehmetçik job kullanmaz. Böyle bir şey olursa, taş gibi askerlerimiz var" demişti.
Yine şu hergün TV"lerde çıkan ve Habertürk"ün başında bulunan Fatih Altaylı denen adam;
Avukat Eren Keskin için "Onu gördüğüm yerde ben tecavüz edeceğim!" demedi mi?
Buna kim ne tepki gösterdi?
Kısacası, bu konuda; TC Devleti ,Ordusu, Polisi, Liboş Aydını ve gazetecisiyle aynı tas, aynı hamamdır.
Bu konuda daha binlerce örnek sayabilirim.

Her şeyi bir yana bırakırsak; bu Ordu ve bu TC: bin yıllardan beri ülkemize ve topraklarımıza tecavüz etmiştir.
Bir halkın ülkesi işgal, halkı esaret altındaysa; o halkın namus ve onuru ayaklar altındadır, diyorum.
Peki bunu tek başına söylemek yeterli gelir mi?
Elbetteki yeterli gelmez. Bu sorunun sadece bir yanı. Biz sorunun diğer yanlarına da bakalım.
Bingöl- Solhan"da tecavüze uğrayan genç kızımızın bu hale gelmesinde başka kimlerin rolü ve ihmali var.
Bence biz şu kolaycılıktan sıyrılalım artık. Her olay ve durum karşısında; işi düşmanlara, TC"ye yığmak bizi kurtarmaz. Bu olayda TC ve onun TSK kadar ailenin de ihmali var. Yani ana ve babaların da suçu var.
Analar ve babalar; sadece dünyaya çocuk getirmekle mükellef değiller. Onların bakımlarından, yetiştirilmelerinden, yanlışları ve doğrularıyla sahiplenip,korunmalarından ve hatta yaşadıkları sürece onlardan haberdar olup, varlıklarını onlara hissettirerek yanlarında olduklarını göstermekle sorumludurlar.
Bu kızcağızın anne ve babası nerdeydi? Ne yapıyorlardı? Bu durum karşısında neden daha önce tedbir almadılar?
Şimdi -çok iyi biliyorum ki- o zavallı kız çocuğunu kurbanlık bir koç gibi; NAMUS BELASI için kurban edecekler. Ve bu ne ilk ne de son olacaktır.Biz Kürdlerde;
NİKARE KERÊ, DİBEZE KURTÊN diye bir söz var. Yani Türkçesiyle, "Eşeğe gücü yetmez, palanı döver" denir.

Ben de, İzmir"li yıllarımın öğretmenlik dönemlerinde bu ve buna benzer olaylarla karşılaşmıştım. Bu tecavüze uğrayan kızımızın olayı beni o günlere götürdü. Sizinle paylaşmak istiyorum bunu. M…… ile T….’nin HİKAYESİ
M… adında bir kız öğrencim vardı. 15 yaşlarında, güzel ve başarılı bir kız çocuğuydu. Bu yaşlar; genç kız ve erkek çocukları için yaman yıllardır. M….adındaki kızımız T….adındaki kendisinden iki yaş büyük T…’ye gönlünü kaptırdı.
Gizli gizli buluştular, koklaştılar, belli ki gençliğin o yaman çağının hatalarını, suçlarını işlemenin, yasak meyveyi tadmanın hazzına eriştiler. Bu ilişki tabii ki ortaya çıkar.Yani kız oğlana kaçmıştı!... Gerek oğlan ve gerek kızın aileleri haberdar oldular. Haberdar olunca da onları –ailelerin rızası ile- evlendirmek zorunda kaldılar.
Biri 15, diğeri 17 yaşında olan karı-kocanın karşısına bu kezde ekonomik zorluklar ,geçim canavarı olarak karşılarına çıkmıştı. Cicim balayları geride kaldı. Kafalarına yaşamın gerçek taşları düştü. Onlar da bunun sebebini "Sen yaptın!.. O yaptı!.." Ve elbette sözlü münakaşalarla beraber yoğun şiddete dayalı geçimsizlikler…
Burda temel bir kural ortaya çıkar. Kavgada haklı/haksız aranmaz, güçlü olan gücünü kullanır ve T… her gün bir ton dayak atacak tabi M…’ye. M… ise kocaya kaçarak, restini okuduğu ailesine korku ve utanma belasına dönmeye yüz bulamaz. Ama mutsuzluklarını sürekli yine öğrencim olan küçük kız kardeşiyle paylaşır.

Ben, M… öğrencimin (kızımın) durumunu kız kardeşinden öğrendim.
Ben bir öğretmen, bir anne ve sorumluluk duyan bir insandım.
İnsan kendisini rahatsız eden mevcut bir problemi ve gerçeği öğrenince huzursuz olur.Doğal olarak bende öğrendiğim bu problemden rahatsız olarak, kızın ailesiyle irtibata geçtim.Kızlarına sahip çıkmalarını ve içinde bulunduğu mutsuz ve kötü evlilikten kurtarmalarını önerdim. Bu çabalarım meyvesini verdi. M… kızımız T...’den ayrıldı. Bundan sonrasında ailesinin de desteğiyle,yaşamına olumlu katkılar koyacak çizgisini bulmaya yadımımı esirgemedim.Okuluna devam etti. Liseyi ve ardından da turizm ve otelcilik yüksek okulunu tamamlayarak,İzmir’in büyük bir otelinde, işe girdi.
Ve birgün bana sevinçli haberiyle geldi:
"Hocam ben, çalıştığım otelde biriyle tanıştım. Çok iyi ve dürüst bir insan. Onunla evlenmeye karar verdik."
M.. yeniden evlendi. Mutlu bir evlilikle,çoluk çocuğa karıştı. Ben sevindim. Ailesi sevindi ve o güzelim M…’nin bir gençlik hatasının kurbanı olmamasına yardımcı olduk. Ve elbetteki her şeyinden haberdar olan annelik ve insani duyguları hep önde olan, öğretmeni olarak ta çok sevindim. Hala unutmadım M"….yi. Sanırıyorum o da beni unutmamıştır. Ve Şimdi Bingöl-Solhan olayını duyunca M…’yi yeniden hatırlayarak, andım.
Gelelim biz büyüklere; yani analar, babalar, abiler ve akrabalara...
Biz gerçekten üstümüze düşeni yapıyor muyuz?
Biz, ailemizin tüm fertleriyle ilgileniyor muyuz?
Onların sorunlarını kendi sorunumuzmuş gibi görüyor muyuz? dinliyormuyuz.
Çözüm üretmek adına gerektiği kadar elimizi uzatıyormuyuz?
Bir tek onlar mı suçlu? Bu ve buna benzer olaylarda bizim de suçumuz yok mu?

19.06.2013
Pervin Bilgin
Selam ve sevgilerimle..

pervin.bilgin@hotmail.com
Pervin Bilgin